admin | 04 Kasım 2019 | Dünya, Tüm Manşetler A- A+
Hava yolu taşımacılığı da tüm diğer sektörler gibi her geçen gün dijitalleşiyor. Bu dijitalleşme uçakların üretiminden bilet satışa, kabin içi ve pilotaj eğitiminden kabin içi eğlence sistemine kadar yayılıyor.
Önümüzdeki on yılda bizi çok daha farklı bir havacılık deneyimi bekliyor. Teknoloji ve özellikle yapay zeka ile şekillenen bu gelecek daha kişiselleştirilmiş ve konforlu bir yolculuk vaat ediyor.
Hava yolu taşımacılığında giderek yükselen ve önümüzdeki yıllarda kullanıma sunulması planlanan yenilikler arasında yapay zekanın ön planda olma sebebi pek çok uygulamanın onun sayesinde rahatça kontrol ve optimize edilebilir olmasından kaynaklanıyor.
Gartner’a göre 2020 itibariyle, müşteri etkileşimlerinin %85’i insan olmadan yönetilecek. Ayrıca pek çok hava yolu, perakendenin geleceğinin iç görü ve bilim ile şekillenen kişiselleştirilmiş satışların oluşturulması olduğunu dile getiriyor.
Bu, sadece doğru fiyat teklifi oluşturmak değil, aynı zamanda yolcular için kişiselleştirilmiş bir dijital kullanıcı deneyimi içeriyor.
Tüm bunları en kolay ve hızlı yapabilecek teknoloji ise yapay zeka ve makine öğrenimi olarak karşımıza çıkıyor.
Yine de tek başına AI değil yanı sıra AR /VR (Artırılmış / Sanal Gerçeklik) gibi gerçeklik teknolojileri ile IoT da bu süreçlerde yer alıyor.
Yapay zeka ile zaman ve maliyet tasarrufu
Yapay zeka, hava yolu şirketinde tüm finansal faaliyetlerin optimizasyonu, müşteri davranış analizi, hızlı ve kişiselleştirilmiş dijital hizmet, perakende fırsatları takibi, müşteri sadakati, operasyonel işlemlerde zaman tasarrufu ve daha pek çok alanda kullanılabiliyor.
Örnek vermek gerekirse, çeşitli havayolları, yolcuların uçağa biniş süresini azaltarak zaman ve maliyet tasarrufu sağlamak için biyometrik biniş sistemini başka bir deyişle yüz tanıma sistemini kullanmaya başladı.
Şu an bir Amerikan hava yolu şirketi pasaport ve kimliğe ihtiyaç duymadan check in, bagaj etiketlenmesi ve boarding uygulaması yapıyor.
Sistemi deneyen bir Alman hava yolu şirketi ise 350 yolcunun 20 dakika içinde Airbus A380’e bindiğini açıkladı. Bu süre, bir kişinin boarding noktasından uçağa yaklaşık 3,5 saniyede binmiş olması demek.
Farklı havayollarının hayata geçirdiği AI tabanlı sistemler biniş öncesi müşteri hizmetlerini kolaylaştırmayı amaçlıyor ve ML (Makine öğrenimi) yanı sıra DL (Derin Öğrenme) ile ilgili çalışmalar da yürütülüyor.
IoT ile daha hızlı ve daha fazla veri
Her ne kadar karar verici aşamalarda yapay zekadan faydalanılıyorsa da ona doğru ve bol miktarda veri iletimini sağlayan yine IoT (Nesnelerin interneti) teknolojisi oluyor.
Birbiriyle entegre edilen sistemler bir uçağın yerde kalma süresini kısaltarak ya da olası teknik arızaları önceden fark edip bildirerek zaman, dolayısıyla maliyet tasarrufu sağlayabiliyor. Otomatikleşen sistem yolcu güvenliği ve konforu açısından da maksimum fayda sağlanmasına yardımcı olabiliyor.
Gerçek zamanlı veri toplanması, bagajın gerçek zamanlı izlenmesine, refakatsiz ya da engelli yolcunun takibine olanak sağlarken, uçağın yerde kalma süresini azaltabiliyor.
Uçuş gecikmelerinden en çok yolcular şikayet etse de aslında bu, şirket için de oldukça masraflı ve istenmeyen bir durumdur.
Gerçek zamanlı iletişim sayesinde havayolları, yolcuların bilgilerini sürekli güncelleyerek onları bilgilendirebilir ve yaşanabilecek olumsuz durumların nedenlerini açıklamada daha şeffaf olabilir.
Bunlara ilaveten uçakların iniş sonrasında ve kalkıştan önceki teknik incelemelerine yardımcı olmak için dron (Drone) kullanılması da bazı hava yollarının gündeminde.
Uçağın taksi süresince yakıt maliyetini azaltmaya yönelik uzaktan kumandalı yeni nesil pushback araçları da denenme aşamasında.
Airbus’ın IoT bağlantılı kabin teknolojilerini test ettiğini biliyoruz. Böylelikle kabin içinde kemer kontrolünden, yolcu sayımına, yolcu ve bagaj eşleşmesine kadar her şey çok daha hızlı yapılabilir. Geçmişte uçaktan inip bagaj gösterdiğimiz günler düşünülünce bunlar kulağa gerçekten hoş geliyor.
AR/VR ile eğlenceden eğitime uzanan yolculuk
Yıllardır havacılık eğitiminde kullanılan simülatörleri aslında bir nevi sanal gerçeklik gibi düşünmek çok da mantıksız olmaz.
Günümüzde, bu alanda kurulmuş havacılık eğitim merkezlerinde AR/VR’den faydalanılıyor. Çeşitli durumların sanal olarak oluşturulmasından uçuş korkusu olan yolcuların terapisine kadar uzanan bir kullanım alanı mevcut.
Şimdi bunlara kabin içi eğlence sistemi ve deneyim yaşatarak ürün pazarlama gibi yeni trendler de eklenebileceğini düşünürsek hava yolu ile yolculuk çok daha eğlenceli olacak gibi görünüyor.
Yer hizmetlerinde de AR, yolcuya havaalanına girişinden uçağa ulaşana kadarki süreçte rehberlik edebiliyor. Bagaja rahat ulaşmak, bağlantılı uçuşlarda transfer süresini kısaltma gibi faydalar sağlayabiliyor.
Tüm bu yeniliklerin haricinde hava yolu şirketleri, uçak yolculuğunun karbon ayak izini düşürmek için yakıtta petrol türevi yakıt bağımlılığından kurtulmak istiyor.
Şu an kullanılan uçakların yaş olarak daha uzun yıllar kullanımda kalacağı düşünülürse, karbon nötr olmaya henüz çok uzakta olan havayolları 2050 yılı hedefleri için çalışmalar yürütüyor.
Kısa mesafe uçuşların pille çalışan uçaklarla yapılması dahi düşünülen çözüm yolları arasında yer alıyor.