admin | 31 Ağustos 2017 | Dünya, Tüm Manşetler A- A+
İşçilerin veya işverenlerin, ekonomik ve sosyal haklarını korumak, yeni kazanımlar elde etmek amacıyla kurdukları yasal örgütlere sendika denir. Fransızca “Syndicat” kelimesinden gelen bu sözcük, herkesin hayatında doğrudan veya dolaylı olarak yer alır.
1986 yılına gelene kadar, ben de sendika kavramını herkes kadar, az çok bilirdim. Ben beyaz yakalı bir işçiydim, ama ne yazık ki sendikalı değildim.
Hürriyet Gurubu’nda işe başladığım bu yıllarda, gazetenin sahibi, rahmetli Erol Simavi’nin, dillerde bir efsane gibi dolaşan “Gazeteye alınan herkes, sendikaya üye olsun” talimatı gereği, ben de Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi oldum. Ardından işyeri temsilcisi, daha sonra da TGS İstanbul Şube Başkanı seçildim. 3 yıl süren bu görevde şunu iyi öğrendim ki, bu ülkede işçilerin hakkını savunmak zor bir iş. Tabi patrondan, patrona durum değişiyor.
Havada görev yapan, yerde olup havacılıkla ilgilenen iş erbabının da bir sendikası var. Bu iş kolu Türk-İş’e bağlı, Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava-İş) tarafından temsil ediliyor. Bu sendika, uzun yıllar Türk-İş’ın sol kanadında yer aldı ve sosyal demokrat sendikacılar tarafından yönetildi. Ta ki, 1989 yılına gelinceye kadar. Ordudan atılan Tuncelili astsubay emeklisi THY teknisyeni Atılay Ayçin’in başkan olmasıyla sendika renk değiştirdi. Artık, ılımlı sol yönetimlerin yerini sosyalist çizgiye yakın bir ekip devralmış, sınıf sendikacılığını hayata geçirmek için sendikayı da bu doğrultuda yönetmeye başlamışlardı. Ayçın’in Hava-İş hakimiyeti tam 22 yıl sürdü. Hiç bir yönetim, onunla uğraşamıyor çalışanı da karşısına almak gibi bir (sözde) hataya düşmüyorlardı.
İktidara gelen AK Parti’nin bu “aşırı solcu” ekiple yıldızı hiç barışmadı. Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri tartışmalara sahne oluyor, her iki tarafta bir birine diş biliyordu. Zamanın THY Üst Yöneticisi Hamdi Topçu, Ayçin ve ekibini devirmek için ilgili yerlerden onay alarak düğmeye basmıştı.
Hava-İş Genel Kurulu’nda, Kaptan Bahadır Altan ve ekibinin muhalif listesiyle tam bir değişiklik yaşanacakken, ortak hareket ettikleri gurubun fikir değiştirmesiyle birlik dağıldı ve artık seçime giremeyecek hale geldi. Tam bu sırada ve bir anda ortaya hiç tanınmayan, THY’de mazisi sadece iki yıl olan yeni bir isim ve yeni bir liste çıkarılmıştı. Hükümete yakın olduğu havasını yayan Ali Kemal Tatlıbal ve ekibi Çeyrek asırdır hiç yenilmeyen Atılay Ayçin ve ekibiyle karşı karşıya kalmıştı. Estirilen korku havası ve söylentiler etkili olmuş olacak ki, 300 delegenin 211’inin oy kullanması sonucu, Ayçin 70 oy alırken, sandığa ve salona hakim olan Tatlıbal ve ekibi 126 oyla seçimi kazandı. Ayçin’den “İllallah” diyen THY yönetimi artık rahat nefes almış, her an “Greve giderim” kozunu kullanan “Pos bıyıklı”dan kurtulmuştu.
Bu seçimin üzerinden 3,5 yıl geçti ve şimdi yeni bir seçim gündeme geldi. Yönetim, şimdiye kadar neler yaptıklarını tatlı tatlı, ballandırarak anlatıp, grev nedeniyle işten atılan 305 kişiyi de işe geri aldırdıklarını övünerek dile getiriyordu. Tabii yararlı işler de yaptılar. 10 bin üyeyi Abant’a eğitim ve seminer için götürdüler.
Muhalifler bu işe, “Bu bir turistik gezi” diye burun kıvırdı. Karşılarına hiç rakip çıkmayacak diye düşünürken, THY’li Kaptan İskender Çarkçı ve ekibi “Zeytindalı” adını verdiği oluşum ile yönetime aday olduklarını net bir şekilde açıkladı. Yani, meydan boş değildi ve gayrı memnunlar kitlesi günden güne artıyordu. Sendikanın, 20 bine yaklaşan üyesinin yüzde 72’sini kabin ve kokpitin oluşturduğu uçucu gurup, yüzde 28’ini de yer hizmetlerinde çalışanlar teşkil ediyor. Kaldı ki, sendika gelirinin yüzde 90’ının da uçucuların ödediği aidatlardan sağlandığı da ayrı bir gerçek olarak karşımızdadır. En az aidatın aylık 50 TL olduğunu farz edersek, 20 bin üyenin ödediği aidat miktarının ayda 1 milyon (Eski hesapla 1 trilyon) yılda ise 12 milyon veya diğer deyimle 12 trilyondan aşağı düşmediğini görebiliriz.
Akçalı konularda yapıldığı ileri sürülen hesapsız alım ve harcama iddialarının önüne geçmek için, Tatlıbal’ın şeffaf bir şekilde kamuoyunun önüne çıkması gerekir diye düşünüyorum. Tarafsızlık adına aradım, asistanına maksadımızı ilettik. Fakat, dönüş olmadı. Asıl meseleye gelirsek, 300 ayrı iş yeri olan ve her iş yerinin de bir delege ile temsili gibi bir durumla karşılaşıyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş kollarının birleştirilmesi uygulamasının ne kadar saçma ve ne kadar garip sonuçlar doğurduğu burada çok çıplak bir şekilde karşımıza çıkıyor. Elmayla armudu bir toplayan zihniyet gibi, nasıl olsa her ikisi de araç kullanıyor diyerek, kamyon şoförlerini ve uçak kullanan pilotları aynı iş koluna almışlar. Hava-İş’e şu ana kadar kaç kamyon şoförünün üye olduğunu ve kaç delege ile temsil edildiklerini bilmiyoruz.
Muhalifler, yönetim 3,5 yıldır bu konuda neden bir çalışma yapıp, bakanlığa itiraz etmedi diye haklı olarak soruyorlar. Üyelik internetten de olduğu için bizim de kaç kamyoncunun üye olduğu konusunda bilgimiz yok diyen yönetim, fakat onların kaç delege ile temsil edileceğini iyi biliyor. 160 uçucu oyunun, bir kamyon şoförünün oyuna eşit hale getirilmesi gayretinin derin bir hesap olduğu ortadadır.
Ankara, İzmir, Antalya, İstanbul Anadolu Yakası ve şubelere bağlı olmayan İstanbul’daki iş yerlerinin delege seçimleri eylül ve ekim aylarında yapıldıktan sonra, Hava-İş’ın 28’inci Olağan Genel Kurulu, 11-12 (veya 18-19 Kasım’da) İstanbul’da yapılacak.
Geçen seçimde gündeme gelen tehdit iddialarının tekrar gündeme gelmemesi ve hep birlikte demokratik bir seçim ortamının yaratılması konusunda herkesin üzerine düşen görevi yapması en büyük dileğimizdir.
Hava-İş’i ve kongre sürecini izlemeye devam edeceğiz. Tüm guruplara ve adaylara başarılar diliyorum.Derim ki, önce demokrasi kazansın..
(Musa Alioğlu -Gazete Birlik)